22 Ekim 2016 Cumartesi

Bu Köylere Gitmek İsteyeceksiniz

1) MİAO KÖYÜ (Çin): Çin'in Güneybatısında Guizhau eyaletine bağlıdır. Bu Şirin köy doğal güzelliğiyle kalpleri büyülüyor.


2)REİNE KÖYÜ (Norveç): Kutup dairesinin kuzeyinde bulunan bu şirin köy gitmek istediğiniz yerler arasına girecektir.


3) VALS KÖYÜ (İsviçre): Bu köyde kendinizden bir de Heidi'den izler bulabilirsiniz. mükemmel Alp dağları içinde şirin köyümüze mutlaka gidin.


4) AİNOKURA (JAPONYA) :Bu köyde 450 yıllık evlere rastlayacak doğa ile başbaşa kalacaksınız.

5) NEUBEUERN KÖYÜ (Almanya) : Almanya Münich'e bağlı bu köyde Inn Nehri'nin akışını izleyip adeta terapi göreceksiniz.


6) MOENA KÖYÜ (İtalya): Bu köyü Türklerin kurduğu düşünülüyor. Evet evet yanlış duymadınız Türkler... Viyana savaşından sonra buraya kaçan bir yeniçeri burada bir köy kurmuş ve burada yaşayanlar hala onun hatırasını yaşatıp festival bile düzenliyorlar.

7) ZULU KÖYÜ (Güney Afrika) : Güney Afrika'nın Zulu kabilesine ait bu köyde enteresan şeyler göreceğinize eminim.

8) PELİTOVASI KÖYLERİ (Türkiye): Kastamonu (Cide'ye) bağlı bu köylere (Hacı Ahmet,Emirler,Nanepınarı,Himmetbeşe köyleri) özellikle dini bayramlarda gitmeniz sizi gerçek Türk kültürüyle karşılaştıracak. Emin olun sizi zorla evinize davet edip misafir etmek için yarışacak güzelim Anadolu insanlarına bayılacaksınız.


9)GASADALUR (Faroe Adaları) : Faroe Adaları Danimarka'ya bağlı özerk bir yönetimdir. işte bu takım adada bulunan Gasadalur mükemmel görüntüsüyle sizi beklemektedir.


10)BLED (Slovenya) : 5000 nufuslu bu kasaba cazibesiyle sizi kendine çekmeden duramayacak. Slovenya'daki bu tatlı kasabayı görmeye ne dersiniz. Spa merkezleriyle kemiklerinizin ve kaslarınızın rahatladığını hissedeceksiniz.


11)MANAROLA (İtalya): 1338 yılında yapılan kilisesi tam bir şaheserdir. Rengarenk evleri ile sizleri masal dünyasına götürecek bu kasabayı ziyaret etmeyi unutmayın.


12)GÖREME (Türkiye): Tarihi Roma'ya dayalı bu kasabada peribacalarını görecek ve manzaranın tadını doyasıya çıkaracaksınız.


13)CUMALI KIZIK (Türkiye): Bursa'da bulunan bu tarihi köyün evlerine bayılacaksınız. Osmanlı mimari yapısını koruyan bu köyde hayranlıkla gezeceğiniz sokaklar bulunuyor.


14)SHİRAKAWA-GO (Japonya) : Bu köyde düşen çığlar nedeniyle evlerin çatıları çok güçlü yapılmış ve bu da eşsiz bir görüntü yaratmıştır görsel açıdan neredeyse evden büyük olan bu çatılara yakından bakmak istiyeceksiniz. Japon kültürünün izlerini ve mükemmel doğayı bulacağınızdan da eminim.


15)BİBURY (İngiltere) : Bu güzel İngiliz köyü Avrupa'nın en güzel köyleri arasında, mükemmel taş evleriyle sizi bambaşka diyarlara götürecek bu köyü ziyaret edin  4 restaurantdan birinde mutlaka Alabalık yiyin.


16) HOBBİTON KÖYÜ (Yeniz Zelanda) : Bu köyde bildiğimiz tek şey Yüzüklerin Efendisi filminin çekildiği eğer sizde filmdeki eşsiz Hobit köyüne gitmek istiyorsanız yolunuz uzun, hemen yola çıkmalısınız.




16 Ekim 2016 Pazar

YALINIZ KALINCA HEPİMİZİN YAPTIĞI ŞEYLER


Evde yalnız kalınca hepimizin yaptığı bazı şeyler vardır. İşte onları sizler için derledik.



1) Evin insanlardan arındığınından %100 emin olup her odaya bakmak.

2) Banyoya gireceksek salonda soyunmaya başlamak.

3)Dur bir dakika! Banyoya girmeden yasaklı sitelere gireyim az. Sonrası malum :)

4)Banyodan sonra evde çıplak dolaşmak.

5)Tuvaletini yaparken kapıyı kapatmamak.

6) Burnunu karıştırdıktan sonra çıkan şeyi eğer yatıyorsan ve yorgunsan koltuğun altına sürmek.

7)Annemizin misafir gelince önüne koyarız dediği tüm abur cuburları TV karşısında tüketmek.

8)Hava soğuksa annemizin yakmaya kıyamadığı doğal gazı sonuna kadar açmak.

9) Müziği sonuna kadar açıp, şarkıya eşlik etmek.

10) Kız veyahut erkek arkadaş çağırılır. Evliyseniz herhangi bir arkadaş çağırılır. Kalabalık bir grup çağırdıysanız şişe çevirmece oynamak.

11) O gürültüde neydi? deyip eline oklavayı yada terliği alıp evin odalarını gezmek.

12) Biri varken dokunamadığın şeyleri kurcala.

13) Anlamsızca aynanın karşısında spor ve dans yapmak.

14) Sanatı seviyorsan  kitap okumak,resim yapmak, vs.

15) Saatlerce bilgisayar oyunu oynamak

Beğendiyseniz yorumlarınızı bekliyorum. Şimdiden teşekkürler :)





15 Ekim 2016 Cumartesi

EĞİTİM Sİ''s''TEMİ (HİKAYE)

En sevdiği ders kompozisyondu. Her şeyi bir kenera bırakıp kendi hayatının sıkıcılığından kurtulduğu tek şey yazmaktı. Fazla masrafı yoktu 1 kalem ve bir kaç kendi yüreği gibi tertemiz bir sayfa... Bir kere kağıda gömüldü mü saatlerce yazardı. Hani zil çalmasa ve öğretmen kağıtları topla demese en önde oturan çocuğa, akşama kadar yazardı. Bir sonraki ders Matematikti. Hiç sevmezdi Matematik'i can çekişirdi adeta Allah'ım bu işkence ne zaman bitecek diye kendi kendine haykırırdı. Sonra kendini sakinleştirir, alırdı eline kalemi. Öğretmenin tahtaya yazdığı problemi çözmeye çalışırdı. Ama nafile sanki önünde bir çıkmaz sokak var ve o sokaktan kaçamıyordu. Sağa gitse duvar, sola gitse duvar...

     En sonunda pes ederdi. Dersi dinlemez ,alır eline kalemi başlardı yazmaya aklına ne gelirse yazardı. Belki de güzel yazmıyordu ama bu önemlimiydi .Yazarken kendini buluyordu bir kere, ''Mutluydu''eline şeker verilmiş çocuk gibi, içi içine sığmıyordu. Acaba yazarken bir şey kaçırdım mı diye sürekli kafası meşguldü. Sonra bir ses duydu öfkeyle bağıran. 
  -Oğlum sana diyorum sen beni duymuyor musun ? Kafasını kaldırıp baktı. Suratı asılmış ve sanki ayıp bir şey yapıyormuş gibi bakan öğretmenine ?
  - Al bakalım şu kalemi tahtadaki problemi çöz. Kalktı ayağa bacaklarını sıranın ayağından kurtarıp öğretmenin elinde ki kalemi aldı. Biraz duraksadı. Sonra kalemi elinde çevirip yazmaya başladı. 
''Ben Matematiği sevmiyorum''.Arkasını dönüp kalemi öğretmen masasının üzerine bırakıp öğretmenin kızgın bakışları arasında yerine oturdu. 
  -Sen napıyrsun oğlum ? Böyle gidersen kaportacı olursun sanayii'de..Sınıfta bir kıkırtı kopuyor ama kimse masada oturan bayan otoritenin korkusundan gülemiyordu. Sanki tornacılık kötü bir şeymiş gibi. Arabası bozulunca kaportası çizilince canı giden bu öğretmen, tamire gittiği adamı küçümsüyordu gözünün önünde.
  - Hocam arabanız var mı ? dedi cesaretini toplayarak.
  -Seni ilgilendirmez !
Heralde o an arabasına zarar vereceğini düşündü.
  -Var biliyorum o kırmızı hatchback arabanızla sabahları görüyorum sizi. Arabanız bozulsa ne yapardınız?
Öğretmen cevap vermeden.
  -Tamirciye giderdiniz değil mi? Ya tamirci kaportacı olmasa ne yapardınız? Zar zor geçindiğiniz paradan arttırıp, aldığınız arabayı çöpe mi atardınız?
Öğretmen sinirlenmişti 
  -Çabuk çık dışarı! Her ders başka şeylerle ilgileniyosun! Hiç dersle alakan yok! Orta 2'ye gidiyorsun hala çarpmadan, bölmeden başka bir şey yapamıyorsun. Lise sınavlarına girince ne yapacaksın bilmiyorum?!. Ailenin yüzüne nasıl bakacaksın!
  -''Matematik her şey değildir'' dedi ve çantasını alıp hızla çıktı sınıftan.
Ertesi gün öğretmen ailesini çağırdı okula. Ailesi de telaşlıydı, acaba oğlumuz kötü bir şey mi yaptı? diye düşünüyorlardı. Öğretmen ailesine her şeyi anlattı. Dersi dinlemediğini ,dersle alakası olmadığını öğretmenlerine karşı saygısız olduğunu, matematiğe kafa yormazsa lise sınavlarında başarısız olacağın. Babası sinirlendi. Bin bir emeklerle okuttuğu çocuğu hakkında böyle şeyler duymaya hazır değildi. Matematiği zayıftı ama yinede çokta kötü notları yoktu. Öğretmene teşekkür edip eve döndüler. Eve geldiklerinde babası öfkeyle yanına çağırdı oğlunu.
   -Hocanla konuştum  neden ona saygısızlık yaptın sınıfta?
  -Sevmiyorum matematiği bunu kabullenmek zor mu, herkes matematiği sevecek diye bir şey yok baba!
  -Oğlum matematik olmazsa sınavlarında başarısız olursun. İyi bir liseye gidemezsin. İlerde doktor  olasın diye matematik şart!!
  -Baba ben doktor olmak istemiyorum.
  -Peki ne olacaksın oğlum ? Söyle bana? Benim gibi doktor olacaksın ki geleceğin olsun.
  -Yazar olacağım baba yazmayı seviyorum. Edebiyat öğretmenimiz yazdığım şeylerin güzel olduğunu, ilerde yazar olabileceğimi söyledi.
  -Yazar mı olacaksın? Baba sinirlenmişti öfkeden kudurdu bir anda.
Etrafında hiç yazar yoktu. Örnek olabilecek hiç kimse yoktu. Yazarlıktan kim para kazanıp ailesini geçindirmiş ki diye düşündü. Bu hayal birşeydi onun için ve oğlunu bundan bir an önce vazgeçir meliydi.
  -Saçmalama senin öyle bir şey olmana asla müsaade etmem. Sen ilerde doktor olup benim gibi saygın biri olacaksın. Yarın ilk işim, sana özel matematik hocası tutacağım.
  -İstemiyorum baba! dedi sesini yükselterek.
  -Sus bana cevap verme! Kalk şimdi doğru odana, ders çalış, seni kontrol edeceğim.
Masadan yarı ağlamaklı gözleriyle kalktı. Göz yaşları perde gibi gözlerinin önüne dolmuştu. Etrafı buğulu şekilde görmesini sağlıyordu. Odasına girdi kapıyı hızlı çarptı. Attı kendini yatağa, yüzü koyun ağlamaya başladı. Özel matematik öğretmeni de nerEden çıkmıştı? Okulda tam bir işkenceydi, şimdi eve geldiğinde aynı işkenceye katlanabilecek miydi acaba. Yazmak daha kolaydı halbuki tek mutluluğu oydu. Yazmak, yazmak, yazmak sabaha kadar yazmak istiyordu. Kelimelerle dans edip, hikayeler, romanlar, düşündüğü şeyleri yazmak istiyordu. Aldı kalemi eline başladı yazmaya. Tam 4-5 kelime yazmıştı ki babası daldı odaya aniden...
  -Ne çalışıyorsun?
Yanına kadar yaklaştı. Önündeki deftere dikkatlice baktı. Defterde ''Olmadığım bir şeye dönüştürme beni'' yazıyordu.
  -Bu ne saçmalık! Sen ne yaptığını sanıyorsun!
Patlattı tokatı yanağına defteri aldığı gibi yırtmaya başladı. Sayfaları iyice yırttıktan sonra
  -Bu evde bir daha yazarlık ilgili bir şey duymayacağım. ayrıca sağa sola saçma sapan şeyler yazdığını da görmeyeceğim.
Hızlı bir şekilde çıktı odadan. Kapıyı da sertçe vurdu çıkarken. Kapı bugün eziyet çekiyordu adeta.
Öylece kalakalmıştı yerde. Hareket etmiyordu. Tokat canını yakmamıştı aslında. Asıl tokatı benliğine, öz güvenine yemişti. Artık pıstı kalbi ,yazmayacağım bir daha dedi kendine kinli bir şekilde ''Artık yazmayacağım...''
   
     Bir kere en zirveye matematik koyulmuştu.Onunla alakası olmayanların vay haline! Dışlanmak mı dersin? Başarısızlıkla suçlanan mı dersin ? Benim sanata edebiyata meyilim varsa kim karışır buna. İlla böyle şeyleri yapanlar zengin insanlar mı? İlla ununu eleyip asanlar mı sanatla, edebiyatla uğraşır. Paran olmayınca ilgi duyamaz mısın bu alana? Hep ötekileştiriyoruz kendimizi, çocuklarımızı. İçine kapanık yapıyoruz onları git gide. Kendini ifade edemez oluyorlar. Kimseye seçim hakkı bırakmıyoruz, en çokta robot olarak gördüğümüz çocuklarımıza. Halbuki onlar bizim geleceğimiz. Eğitim sistemini sidik yarıştırmaya benzetiyoruz. Benim çocuğum Lys'den  şu puanı aldı. Benim çocuğum 10 problemi 15 dk çözüyor. Diğer ebeveynlere hava atıyoruz, sanki çocuğun senin at'ınmış gibi, illa o yarışı o kazanacak. Kabiliyeti ne, o hangi derste başarılı hiç düşünmüyoruz. Resim ,Müzik Beden Eğitimi hor görülüyor herkesçe onlar zaten kolay ders, öğretmen geçiriyor her türlü. Öğretmenlere de kızmak gerekir. Çocuk flüt çalamıyorsa bırak sınıfta, yada takla atamıyorsa süngerin üstünde, bırak gitsin. Tolerans gösterme o zaman bak çocuğunu nasıl o alana yönlendiriyor aile. Madem matematiği dayatıyorsun çocuğa, beden dersini de dayat. Nasıl takla atamazsın de. Akşam gelince ona gel şurada takla antrenmanı yapalım de. Ama olmaz. Zaten hocası geçiriyor onu, en az 4 verir karnesine bunu biliyoruz hepimiz, takla atmasa da olur, yeter ki Doktor olsun. Avukat olsun. Hiç önemli değil. İşte çocuklarımıza yaptığımız bu,onlara bazı şeyleri dayatıp yavaş yavaş caydırıyoruz bazı heveslerden.

     Üniversite okumak mı ? Artık hiç önemli değil bence. Diplomalı işsizler yaratıyoruz ülkemizde yavaş yavaş ve bu çığ gibi büyüyor artık. Bu ülkenin her kabiliyete sahip insana ihtiyacı var. Yazmazsan fikrini ,nasıl değiştirirsin yanlışı, temizlemezsen sokağı, nasıl temiz bir gelecek bırakırsın çocuğuna, şarkı söylemezsen, nasıl beslersin ruhunu, spor yapmazsan, nasıl bu ülkede futbol basketbol voleybol gelişmiyor diye söylenirsin. Zihnimizin, geleceğimizin perdelerini en çokta çocuklarımızın önünü lütfen ama lütfen açalım. '' Bir insan sevdiği işi yaparsa o zaman değişir dünya, böyle çıkar icatlar, eserler ortaya'' Gelin çocuklarımızı serbest bırakalım seçimlerinde, egolarımızdan vazgeçip tutalım minik heveslerin elinden..

13 Ekim 2016 Perşembe

MOBİL OYUN ARAYANLARA ''RUBBER FİGHTER''


           Daha önce One Piece adlı anime'yi ne kadar çok sevdiğimi yazmıştım. Şimdi ise onun mobil oyunu olan Rubber Fighter'dan bahsedeyim sizlere değerli dostlarım. Bir One Piece fanı olan oyun severler kesinlikle oynasın derim. Oyunu ilk önce App Store veya Google Store'den indiriyoruz.

APP STORE: https://itunes.apple.com/tr/app/rubber-fighter/id1051647553?l=tr&mt=8
GOOGLE PLAY: Google play linkini bulamadım oyun oradan silinmiş olabiliR!!




         Oyun rekabet üzerine kurulu bu yüzden hiç sıkmıyor ve baymıyor. Ayrıca can bitme durumu falan olmuyor, yani gün içerisinde 5-10 kere oynayıp sonra enerjin bitti demiyor. Oyun size bol bol enerji ve can veriyor. macera modun da bir sürü rekabet ortamı var. Mesela İmpel Down, Hazine Savaşı vs. gibi. Hikaye modunda oynarsanız, bilgisayara karşı oynuyosunuz. Diğer rakiplerinizle karşılaşamıyorsunuz. Ama güçlenmek için en iyi yol hikaye modu orası kesin. Bölüm atladıkça takımınızın güçlenmesini sağlıyorsunuz. Oyun size her gün girerseniz, hediyeler ve bazı yüksek karakterlerin parçalarını sunuyor.  Anlayacağınız oyun sizden bir şey esirgemiyor. Hatta daha bir sürü anlatamayacağım bölümler, karakter yükseltmeleri ve sürprizler sizleri bekliyor.  Bu Oyunu, animeyi izlemeden oynamanız bir şey ifade etmez, açıkcası bence bir an önce animeyi izleyin bir yandan da oyuna başlayın. Oyunu'da animesi gibi sizi esir alacağından eminim.


                                       
         Facebook'ta sayfası mevcuttur. burada bir çok etkinlikten haberdar olabilirsiniz. Hatta Facebook yoluyla arkadaş edinerek Filo bile oluşturabilirsiniz.
FACEBOOK: https://www.facebook.com/RubberFighter




12 Ekim 2016 Çarşamba

ONE PİECE (İzlemeden Duramayacaksınız)

Çok sevdiğim arkadaşım İsmail'le evde oturuyoruz, konu eski çizgi filmlerden falan açıldı. Tom ve jerry, Sevimli Kahramanlar, Ayı yogi falan filan derken durdum.
+İso bir tane çizgi filim vardı böyle çocuğun kolları filan uzuyordu, korsanlık falan yapıyordu o çizgi film neydi biliyor musun? 
+Kanka valla biliyorum da adını unuttum hatta Star TV'de gösteriliyordu dedi?
+ Evet evet izledim de unuttum bende adını dedim. 
Böyle eveleyip geveledikten sonra açtım bilgisayarı başladım araştırmaya, Yüce Bilge Google'a ilk arattığım cümle Kolları Uzayan Korsan? ve tabiki yüce bilgemiz hemen buldu konuyu... Çıkan ilk sonuç ''Korsanlar Kralı Luffy'' çizgi filmin adı neydi falan ''One Piece'' olduğunu öğrendim.




             Star tv'de yayından kalkmasının nedeni ise fazla olumsuz örnek oluşturabilecek davranışlarmış. Bunda en önemli faktör, tayfanın yakışıklı aşçısı olan Sanji'nin sigara içmesi ve sapık olmasıdır. Her neyse başladık İsmail'le izlemeye ilk başta 3-4 bölüm izledik. Türkçe dublajı olmadığı için alt yazılı izlemek zorunda kaldık. Sonra saat gece 12:00'ye geldi. Bizim İso yattı kanepeye salyaları akarak, beni de uyku tutmadı. Açtım bilgisayarımı, One Piece'e kaldığım yerden devam ettim. İzledikçe izledim, 20 bölüm falan izlemişimdir. Artık izlemekten beynim uyuştu, saate bakayım dedim saat sabahın 6'sı olmuş ,neyse artık yattım. Ve o günden sonra her gün en az 5-10 bölüm izleyerek geçirdim günlerimi, bazen bu anime için okula gitmediğim zamanlar bile oluyordu. Buda kötü örneklerinden biri olsa gerek. O zamanlar 2011 yılıydı ve yıl 2016 oldu her hafta pazarları beklerim yayınlansın diye, bir hafta bazen Japonya'daki bayramlardan, özel günlerden dolayı yayınlanmıyor ,işte o zaman sinirleniyorum. Açıkçası, çok fena bağlandım bu animeye sizlerde izlerseniz ne kadar haklı olduğumu göreceksiniz.



             Anime 1998 yılından itibaren yayınlanmaya başlanmış ve halen devam etmekte, hatta manga olarak bile yayımlanmaktaymış. Bu animenin yazarı ve çizeri ''Eiiçiro Oda''dır. Buradaki en büyük ilham kaynağı ise bir zamanlar Trt 1'de de yayınlanan çizgi film olan Viking'lerdir. 

             İsterseniz artık size One Piece ile ilgili yüzeysel bilgiler vereyim. 17 yaşında bir korsan olan Monkey D.Luffy (Hasır Şapkalı Luffy), bir şeytan meyvesi olan ''Gomu Gomu No'' meyvesini yiyerek lastik adam olmuştur. Zaman içinde mürettebatına kattığı korsanlarla eğlenceli ve maceralı bir yolculuğa çıkar. Luffy'nin en büyük isteği dünyanın en büyük hazinesi One Piece'in sahibi olmak ve ''Korsanlar Kralı'' unvanını alabilmektir. Tabi bunları elde etmek o kadar kolay değildir. Kendini çok geliştirerek, güçlü bir korsan olmak zorundadır. Tayfası da ona bu konuda yardım etmek için çabalamaktadır. Ayrıca tayfasında ki herkesinde kendine göre bir ideali ve amacı vardır. sadece tayfadakiler değil anime de ki diğer dost ve düşman karakterlerde bir o kadar iyi. Kısaca tayfada ki diğer kişilerden bahsedecek olursak özetle;


LUFFY: Hasır şapka korsanlarının kaptanıdır. kaygısızdır ve bir o kadar da korkusuzdur. Eğlenceyi  ve eti çok sever, bir türlü doymak bilmez. Her maceranın başlangıcı ondan çıkar, çünkü her şeyi kurcalamayı ve keşfetmeyi sever.




ZORO: En büyük hayali Dünya'nın en büyük ''Kılıç ustası'' olmaktır. Arkadaşımızın biraz da yön problemi vardır. Her ada'da kaybolmasıyla tanınır. Tayfanın en güçlüleri arasındadır.




SANJİ: Tayfanın aşçısı ve sapığı diyebiliriz. Çok güzel yemek yapar, ömrünü doymak bilmeyen Luffy'e yemek yapmakla geçirir. En büyük isteği, All Blue'yu bulup orada ki deniz ürünleriyle en güzel yemekleri yapmaktır. Sapıklığıyla Nami ve Robin'i bıktırmıştır. Ayağı son derece güçlüdür, düşmanların tüm kemiklerini kırar.



NAMİ: Tayfanın rotacısıdır. inanılmaz bir dişiliği ve fiziği vardır. Havadaki en ufak değişikliği bile hisseder. Fırtına ve kasırgaları oluşmadan haber verir. Paraya düşkünlüğü ile bilinir. Hayali ise dünya haritası çizmek.




USOPP: Nişancıdır. olayları kendi lehine çevirerek ve bunları abartarak anlatmayı sever. Her şeyi tamir edebilir ve kendisini bitkilerden yaptığı silahlar ile korur . Bu silahlar bazen komik olabilir. Hayali ise denizin korkusuz savaşçısı olmak.




CHOPPER: Şeytan meyvelerinden Hito Hito No Mi yiyerek, insan özellikleri kazanan ren geyiğidir. Tayfanın doktorudur. Kendisi korkaklığı ve çekingenliği ile bilinir.



NİCO ROBİN: Şeytan meyvelerinden Hana Hana No Mi yiyerek, her yerden istediği kadar el çıkarmaktadır. Çok çalışkan ve akıllıdır. Küçük yaşından beri arkeolojiye ilgi duymaktadır. Çok eski yazıları okuyabilir. Amacı eski yazıları okuyup, derin tarihin izini sürmektir.



FRANKY: Geminin marangoz ustasıdır. Kendisi syborg(yarı insan yarı robot) olup, kola ile çalışır. Evet yanlış duymadınız, kola olmadan hareket dahi edemez. Işınlı silahlarıyla, diğer mürettebatı etkilemeyi iyi bilir.



BROOK: Geminin müzisyenidir kendisi. Vucut yapısı iskelettir, ve gördüğü her bayana, külodunuzu görebilir miyim demeden yapamaz. :)

 
Animeyi Facebook'tan takip etmek isterseniz, benimde severek takip ettiğim bu sayfayı ziyaret edin. 
https://www.facebook.com/One.Piece.Turkey/?fref=ts



11 Ekim 2016 Salı

Hayao Miyazaki Hayranı Olduğum Doğrudur

Hayao Miyazaki ile tanışmam üniversite 1. sınıfta oldu. Bir gün okula gitmeden önce hemen bişeyler atıştırayım dedim. Koydum çayımı ocağa, domatesimi, peynirimi, zeytinimi servis tabağıma güzelce yerleştirdim, özendim yani boğazıma düşkünümdür de biraz.. Açtım televizyonumu kahvaltıma başladım, bir yandan da televizyonda bir aşağı, yukarı gidiyorum ve sonunda Trt çocuk'u açtım. Küçük cadı kiki yazıyordu ekranın altında, sonra başladım izlemeye.. Bu animasyon filmi beni o kadar bağladı ki kendine dersi falan unuttum sonuna kadar izledim. O kadar etkilendim ki filmden, müziği çizimleri her türlü ayrıntı çizilmiş bir kere ve her ne kadar çocuksu olsa da bir o kadarda sanatsal ve insanı etkileyen bir yapısı vardı. Düşündüm bu animasyon filmini kim yaptı acaba? Hayal dünyası nasıl bir insan bunu yaptı. Başladım araştırmaya ve bu araştırma beni ''Hayao Miyazaki'' ile buluşturdu. Ama gerçekten de Japonlar bu animasyon, anime işlerinden çok iyi anlıyorlar. Bu işe başlayan insanlar hem hobilerini yapıyorlar hemde para kazanıyorlar. Neyse başka filmleri var mı diye bakarken Porco Rosso'yu (Kırmızı Kanatlar) gördüm. Açtım onu da bir güzel izledim. Bir domuzun insan gibi nasıl yaşadığı anlatılıyordu. Hem aşk, hemde aksiyon vardı. Bu filme de aşık olmuştum. Miyazaki öyle bir insan ki her şeyi kendi dünyasında yaratıp ona hayat veriyordu. Sanki filmlerinde sihirli bir değnek var ve etkisinden kurtulamıyorsun. Daha daha daha... yok mu derken bütün filmlerini izledim. Bu filmlerden öğrendiğim kendi dünyanda her şeyi yapabilirsin. bir uçağın iki kanadı olmak zorunda değil, yada bir insan uçamaz diye bir kaidede yok. ''Sen hayalinde ne düşünüyorsan, o senin gerçeğin olabilir.'' Ve ilerde bu adamın filmlerini çocuklarımla beraber tekrar tekrar izlemek istiyorum.

İŞTE MİYAZAKİ'NİN EN İYİ ANİMASYON FİLMLERİ

1)RÜZGARLI VADİ


2)GÖKTEKİ KALE


3)KOMŞUM TOTORO


4) KÜÇÜK CADI KİKİ


5)KIRMIZI KANATLAR (PORCO ROSSO)


6)PRENSES MONONOKE


7)RUHLARIN KAÇIŞI


8)YÜRÜYEN ŞATO 


9) KÜÇÜK DENİZ KIZI PONYO


10)RÜZGAR YÜKSELİYOR


11)AŞIRICILAR


21 Haziran 2016 Salı

KASTAMONU CİDE (Keşfedin)

 Kastamonu'nun şirin mi şirin ilçesi çok severim ben Cide'yi öle sessiz sakindir ki sanki içine kapanık bir çocuk gibi... Denizi yeşili büyüler insanı, bak bak doyamazsın manzarasına doğasına ama böyle güzel olmasına rağmen kimse tarafından bilinmez o, ki bundan hiç rahatsız değildir kendisi, kendi halinde yaşatır bu güzelliği hem kendisine hemde içinde yaşayan insanlara, akşama doğru gün batımı hafif sıcaklığıyla yansır yüzüne Cide'nin ve sokaklara dökülür insanları günün yorgunluğunu, sahilde gidermek için, oturursun deniz kenarı bir çay bahçesine çayını yudumlayıp ,dalarsın uzaklara... Dalganın sesi adeta bir meditasyondur insana, sonra kalkarsın gezersin kordon boyu, orada küçük tezgahlarda hediyelik eşyalar satanlar sıralanır tek tek, gidip alasın gelir hemen bir sarı yazma, çokta yakışır takınca bir hanımefendiye tatlı mı tatlı olur.
Gideros koyu zaten başlı başına bir doğa harikasıdır. Saklanmıştır sanki kimse bulup zarar vermesin diye bana, dağın eteklerine onu görebilmek için yoldan geçerken pencereden kafayı çıkartmak gerekir. En iyisi ben şuraya gidip bakayım dersin, dersin ama yolu bulamazsın kendi gibi yolu da saklanmıştır bir kenera ve sonunda yolu bulunca işte huzur dersin kendi kendine 10 tane balıkçı teknesi demirlemiştir bile bu güzel koya, kimisi balık tutar, kimisi demlenir yavaş yavaş sanki zaman kavramını unutmuşlar gibi..


işte böyle güzeldir bu sevimli ilçemiz, Kastamonu merkeze uzak olsa da Bartın üzerinden ulaşımı daha kolaydır. Bir gelen. bir daha gelmek ister buraya o yüzden sizde gerçek doğayı yeşilliği denizi görmek istiyorsanız mutlaka gelin. Haa sadece doğası, denizi değil bir çok güzelliği vardır daha derinlere, iç taraflara gidildikçe, köylerindeki tahta evleri, sıcak insanların misafirperverliği karşılar sizi,gidin bir eve konuk olun siz kimsiniz yabancı bu diye dışlamazlar, evlerine konuk ederler sizi önünüze sofra kurarlar tahta bir sofra hemde ayran tasını koyarlar ortaya ocakta pişmiş köy ekmeği bahçeden koparılmış bir domates mis gibi kokar ısırınca...sonra vedalaşırsınız göndermek istemezler bu gece misafir edelim derler. İşte Anadolunyu bu yüzden seviyorum....Şehirden sıkılanlar hiç durmayın atlayın arabanıza gelin bir an önce; Burda gezdikçe, balın, armut'un, pekmezin her türlü organik yiyeceğin tadına varın. Rıfat Ilgaz'ı ziyaret etmeden de sakın gitmeyin ;) İyi Gezmeler.